TEK BİR BAKIŞLA… (Bölüm 5)
Binadan çıkarken nefes nefese kalmıştı. Neden bu kadar hızlı
inmişti ki merdivenleri?
Tam o sırada kendisine el sallayan Jason’ı gördü. Derin bir
nefes alıp yanına gitti.
“Nasılsın? Nasıl geçti günün?”
“Fena değil… Senin?”
Bunu merak ettiği için sormamıştı. Yürümeye başladılar,
Jason hala konuşuyordu.
“…Sonra kıza evlenme teklifi ettim.”
“Hım, güzel- Ne?!”
Jason büyük bir kahkaha patlattı.
“Beni dinlemiyorsun. Kafan başka yerde.” dedi. Onu
dinlemediğine kızmamıştı, bu hoşuna gitmişti.
“Üzgünüm, bugün epey yorucu geçti. Hemen bir yerlere gidip
yemek yemek istiyorum.” Dedi ve gülümsedi. Jason ile ilk buluşmalarıydı; bu
gidişle son olacağa benziyordu. Çocuğa ilk dakikadan rezil olmuştu bile.
“Buraya geleli çok zaman olmadı, o yüzden bildiğim pek bir yer
yok. Seni bir kere bir arkadaşla gittiğim kafeye götüreceğim. Umarım
beğenirsin. Ayrıca ben ısmarlıyorum unutma.” Dedi ve bugün ilk kez konuşurken
gülümsediğini fark etti.
Kafeden içeri girer girmez Harry’nin annesi onu tanıdı ve
hemen yanlarına geldi. Ayak üstü ufak bir sohbetten sonra bir masaya oturdular.
Siparişler gelene kadar muhabbet ettiler. Jason aslen Amerikan kökenliymiş.
Dedeleri yıllar önce İngiltere’ye taşınmış. Anne-babası haricinde bir erkek
kardeşi varmış.
Sıra Elif’e gelince o da Türkiye de yaşadığını ve üniversite
için buraya geldiğini anlattı. Bir yıl okula erken yazıldığı için yaşıtlarında
daha erken üniversiteye gittiğini ve annesinin İngilizce öğretmeni olduğu için
çok akıcı İngilizce bildiğini söylemedi. Bu detaylar için çok erkendi.
“Buyurun siparişleriniz.” Anne özellikle kendisi getirmişti
siparişleri.
“Teşekkür ederim Bayan Styles”
“Sadece Anne diyebilirsin canım.”
Elif gülümseyerek karşılık verdi Anne’nin cevabına.
Muhabbetleri devam ederken Elif’in gözü kapıya takıldı. Bir
kız kapıdan giren çocuğa sımsıkı sarılmıştı, çocukta kıza... Kız çocuğu
bırakınca kim olduğunu fark etmişti.
“Harry…” diye fısıldadı.
“Bir şey mi söyledin?”
“Ha-hayır. Yok bir şey.”
Cevap verirken bile gözlerini kapıdan ayıramıyordu. Harry
kıza öyle büyük bir sevgiyle bakıyordu ki bunu anlamamak için gerçekten saf
olmak gerekirdi. Kızı yanağından öptükten sonra içeri girdiler. Elif ise ağzı
hafif aralanmış bir şekilde onları izliyordu.
“Orda mısın?”
“Hı?... Evet buradayım.”
“Tanıdığın birini mi gördün?”
“Yok, pek tanıdık sayılmaz.”
“Okulun ne zaman açılıyor?”
“Önümüzdeki ay.”
“Yurtta kalıyorsun değil mi?”
“Hı hı.”
“Muhabbetim pek sarmadı seni sanırım.”
“Hı? Yok ondan değil. Dedim ya bugün epey yoruldum.”
“Yemeğin bittiyse kalkalım o zaman.”
“Peki.” Daha fazla onun olduğu bir ortamda olmak
istemiyordu. Özellikle mi tam çarprazlarındaki masayı seçmişti bilemiyordu ama
her göz göze gelişlerinde içinden sıcak bir şeyler akıyormuş gibi oluyordu.
Masadan kalkmaya hazırlanırken Jason elini Elif’in elinin
üstüne koydu. Elif beklenmedik bu davranış sonucu refleksle elini çekmek istedi
ama Jason buna izin vermedi.
“Biliyorum bu çok erken ama… Yani seni her gördüğümde ya da
yanında olduğumda kendimi çok mutlu hissediyorum. En garibi ise seni her düşündüğümde
kalbim deli gibi atmaya başlıyor. Numaramı aldığın günden beri seni
düşünüyorum. Hatta otobüste bile seni izliyorum. Sen beni fark etmedin ama ben
seni ilk gördüğüm andan itibaren sana fena halde takılmış durumdayım.”
Elif’in şu an en son isteyeceği şey bir aşk itirafı ve
ardından gelecek olan sevgili olma teklifi. Tek yaptığı şaşkınlıkla Jason’ın
samimiyetini dinlemekti.
“…Sana hemen karar ver demiyorum; diyemem. Ama lütfen
birbirimizi tanımamıza izin ver. Eminim her şey çok farklı olacak. Kararını
bekleyeceğim.”
Elini hiç bırakmak istemiyormuş gibi çekti. Elif ise şaşkınlıktan cevap verememişti ama Jason
bu halin anlamış, bir cevap beklememişti.
Çantasını alıp beraber çıktılardı. Hiç beklemediği bu
itiraftan sonra Harry’nin orada olduğunu bile unutmuştu. Jason onunla beraber
yurda kadar gelmişti. Kafeden yurda gelene kadar geçen sürede hiç
konuşmamışlardı. Elif ne Jason’ın yüzüne bakabiliyor ne de bir çift söz
söyleyebiliyordu.
Lise de aşklar ne kadar kolaydı. Hoşlandıysan çıkarsın, eğer
sevmediysen ayrılırsın. Bu yüzden hiç sevgilisinin olmasını istememişti.
“İyi geceler.”
“İyi geceler.” Nihayet yüzüne bakabilmiş ve bir şeyler
söyleyebilmişti.
Jason Elif’in yanağını ufak bir öpücük kondurdu. Hiç
beklemiyordu böyle bir şeyi. Hemen arkasını dönüp yurt kapısına ilerledi.
Yurdun kapısından içeri girince tuttuğu nefesi verdi ve
rahatladığını hissetti.
Jason’a olan hislerini bilmiyordu. Gerçekten aşık mıydı?
Yoksa ailesinden uzakta olduğu için birilerine güvenmeye, ilgi görmeye mi
ihtiyacı vardı?
“Düşünmek istemiyorum!” dedi kendi kendine ve odasına çıktı.
Güzel bir duş aldıktan sonra eşofmanlarını giydi ve geçen
gün iş çıkışı uğradığı kitapçıdan satın aldığı kitabı okumaya başladı. Telefonu
titremeye başlayınca içinden sessiz bir küfür etti.
“Harry?” dedi kendi kendine.
Bir sürü mesaj ve arama vardı. Duştayken duymamıştı
anlaşılan. Mesajları açarken kalbinin deli gibi çarptığına yemin edebilirdi.
‘Müsait misin?’
‘Konuşmamız lazım.’
‘Orada mısın?’
‘Elif lütfen,
konuşmamız lazım.’
…
Elif ağzı açık bir şekilde mesajlara bakıyordu. En son
attığı mesajı görünce hemen pencereye koştu.
‘Yurdun önündeyim.’
Pencereyi açtığında yağdığını bile fark etmediği yağmuru
hissetti. Harry aşağıdaydı ve görebildiği kadarıyla sırılsıklamdı.
“Ne yapıyorsun?! Git hemen!”
“Konuşmamız lazım.”
“Yarın konuşuruz, şimdi git.”
“Hayır şimdi konuşacağız.”
“Harry, hasta olacaksın.”
“Umurumda değil.”
İçeri girip dolapları temizlerken kendisinden önce kalan
kişinin bıraktığı şemsiyeyi aldı ve aşağı koştu. 2. katta kalmasının verdiği
avantajla birkaç dakikaya aşağı indi.
Harry kendisini gördüğünde gülümsemeye başladı.
“Git çabuk.”
“Hayır konuşacağız.”
Şemsiye ikisi için küçüktü. Elif Harry’nin konuşmadan
gitmeyeceğine emindi. Ama burada kalırlarsa hasta olacaklardı ve daha da kötüsü
Rose görecekti. Bu yapacağı şeyden pişman olacaktı ama başka yolu yoktu.
“Gel benimle.” Deyip kolundan tuttuğu gibi yurda soktu.
Hangi ara yukarı çıktığını ve kapıyı açtığını bilmiyordu.
“Gir hemen.” Hızlıca kimseye görünmeden odaya soktu Harry’i.
Islanmış şemsiyeyi kapatıp banyoya götürdü. Odaya gelirken havlu almayı da
ihmal etmedi.
Harry çoktan ıslak kıyafetleriyle Elif’in yatağına
oturmuştu.
“Al, kurulanman lazım.”
“Seninde.”
“Başka havlu yok.”
Harry Elif’in bileğinden tutup yanına oturttu.
“Bence bu havlu ikimize de yeter.” Dedi ve Elif’in
sırılsıklam olan saçlarını kurulamaya başladı. Elif kızardığını biliyordu ve
yapacağı hiçbir şeyde yoktu.
Harry’nin kendisine baktığından %100 emindi.
“Kurulanman gerekiyor.” Deyip havluyu Harryden aldı ve bu
defa o Harry’nin saçlarını kurulamaya başladı.
Bunu yaptığına inanamıyordu.
“Yaptığın şey çok saçma! Ne kadar bekledin yağmurun altında?
Ne zaman geldin yurdun önüne? Niye yarın konuşamıyoruz? Hasta olursan kendimi
sorumlu hissedeceğimi hiç düşünmedin mi?!”
“İstediğim sorudan başlayabilir miyim?” dedi sırıtarak. Elif
elindeki havluyu Harry’nin eline tutuşturdu ve dolabından Harry’e uygun birkaç
kıyafet verip banyoya gitti.
“Sen kurulan, benim işim var.”
Banyoya girip kapıyı kilitledi. Ne yapacaktı şimdi? Yurdun
uyulması gereken kurallarından birini ihlal ediyordu. Rose Harry’i bu oda da
görse anında şutlardı kendisini. Başını ellerinin arasına alıp düşünmeye
başladı.
“Müsait misin?”
“Bir dakika çıkıyorum.”
Eğer bugün
çıldırmazsam başka bir zaman hiç çıldırmam diye düşündü.
Banyodan çıkıp Harry’nin yanına gitti. Kıyafetler üstüne tam
oturmuştu. Elif rahatına düşkün olduğu için bol kıyafetleri her zaman vardı.
“Evet seni dinliyorum. Umarım bu riski boşuna almamışımdır.
Ayrıca kız arkadaşın merak etmiyor mu seni? Bu saatte nerede olduğunu nasıl
açıklayacaksın?”
Harry’nin yüzü birden asıldı. Oturduğu yataktan kalkıp
dolabın önünde dikilen Elif’in karşısına geçti.
“Kız arkadaşım mı? Peki bu akşam senin yanında gördüğüm
çocuk kimdi! Sadece arkadaşın mı?”
“O.. O Jasondı. Ve neyim olduğu seni hiç mi hiç
ilgilendirmiyor!”
“İlgilendirmiyor mu?”
Harry Elif’in üstüne yürüdükçe Elif geri adım atıyordu. En
sonunda elleri dolaba değince kaçacak bir yerinin olmadığını fark etti. Harry’nin
yüzüne değen nefesini hissedebiliyordu. Sadece yutkundu.
Harry iki elini de dolaba yasladı, Elif’in şu an kaçmasını
hiç istemiyordu.
“Bana o çocuktan hoşlanmadığını söyle…” Sesi o kadar yumuşak
ve pişmanlık doluydu ki içinin kıpırdadığını hissetti Elif.
“Ne fark eder ki.” Gözlerini sımsıkı kapamıştı.
“Gözlerimin içine bak ve tekrar söyle.”
Bunun bir rüya olduğunu düşündü. Gözlerini açtığında
göreceği şey odanın tavanıydı.
Harry yemyeşil gözleriyle ona bakıyordu. Yüzünden birkaç
damlanın süzüldüğünden emindi.
“Hoşlanmıyorum.” Diyebildi.
Harry sıkıntıyla tuttuğu nefesini verdi. Ve alnını Elif’in
alnına dayadı.
“Özür dilerim. Çok özür dilerim. O gün söylediklerim için….
O öpücük.. O öpücük benim için çok önemliydi. Hiçbir şey ifade etmiyor derken
yalan söylüyordum. Üzülmeni istemedim. Bana bağlanmanı istemedim. Ama asıl
bağlanan benmişim. Hem de çok kötü bir şekilde. Seni düşünmeden yapamıyorum.”
sesi o kadar özlem doluydu ki tüylerinin ürperdiğini hissetti Elif.
“Seni tekrar öpmemek için ne kadar çaba harcadığımı
bilemezsin.”
“Sarılmamak için…”
“Konuşmamak için…”
Önce alnına ufak bir öpücük kondurdu. Sonra burnuna en
sonunda dudaklarına… Elif’in karşılık vermesiyle cesaretlenip uzun süreli
öpücükler bıraktı. Ellerini Elif’in kalçasına götürdü. T-shirtünün altındaki
tenine dokunduğunda bedeninin yandığını hissetti. Kimseye karşı böyle
hissetmemişti.
T-shirtü Elif’i incitmekten korkarcasına çıkardı.
Dudaklarının onun dudaklarından ayrılmasını istemiyordu. Elif’in kendisine
giymesi için verdiği t-shirtü çıkardı bir çırpıda. Ellerini tekrar Elif’in
kalçasına götürdü. Dudaklarını onun
boynuna gömdüğünde Elif’in gözlerinin sımsıkı kapalı olduğunu fark etti.
“Elif Orada mısın?” Rose kapıyı yumruklarmışcasına
vuruyordu.
Elif Harryle birbirlerine bakıyorlardı.
“Odanın anahtarını getir hemen!” dedi Rose yanındaki güvenlikçiye.
“S- Sen banyoya git hemen.” Dedi Harry’e
T-shirtünü üstüne geçirdiğinde nefes nefese kaldığını fark
etti. Hemen kapıyı açtı.
“Bir sorun mu var Bayan Dancle.”
“Onu sen söyleyeceksin bize. Odanda biri mi var?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder