Sayfalar

22 Ağustos 2012 Çarşamba

TEK BİR BAKIŞLA… (Bölüm 4)


TEK BİR BAKIŞLA… (Bölüm 4)





Gözlerini açtığında saat 3 e gelmek üzereydi. Çalışmanın bu kadar zor olacağını düşünmemişti. Elini uzatıp baş ucundaki küçük masadan telefonunu aldı. 27 cevapsız arama vardı. Telefonunu sessize aldığı için duymamıştı. Cevapsız aramaların kime ait olduğunu görünce kalbinin sıkıştığını hissetti. Bu sabah aklına geldi. Kızarmaya başlamıştı. Telefonun tekrar çaldığını gördü. Arayan Rose’du.

“Efendim?”
“Günaydın Elif. Ah, yoksa tünaydın mı demeliydim.”

Rose aldığı intikamdan dolayı bayağı keyifliydi. Derin bir iç çekip cevap verdi.

“Bir sorun için mi aradınız?”
“Michael bana bugün gelip gelemeyeceğini sormamı istedi. İzin gününde seni çalıştırmak istemiyormuş ama hesapta olmayan birkaç program çıkmış. Beni arayıp seni ikna etmemi söyledi.”

Uyku dengesi bozulduğu için kendisini sersem gibi hissediyordu. Bırak işi yataktan çıkmak istemiyordu.

“Orda mısın?”
“Hı? Evet buradayım.”
“Peki ne diyorsun?”

Yapacak bir şey yoktu.

“Birkaç saate hazırlanıp çıkarım.”
“Kolay gelsin sana o zaman. Şimdi kapamalıyım. Görüşürüz.”

Cevap vermesine izin vermeden suratına kapadı telefonu. Nasıl bir kadındı bu Rose hala çözememişti.

Yurttan çıkıp iş yerine vardığında saat 5 i gösteriyordu. Nerden çıkmıştı ki bu hesapta olmayan program? Kahretsin ne güzel uyuyacaktı akşama kadar.

Hemen kendisine bir kahve aldı ve Daniel’ın yanına gitti.

“Yorgun savaşçımız gelmiş.” Dedi büyük bir keyifle Daniel.

Elif, bugün kendi hariç herkesin niye keyifli olduğunu merak etmiyor değildi.

“Seni bu izin gününde rahatsız etmek istemezdik fakat bizimle çalışmak isteyen grup aynı ekiple sahneye çıkmak istediğini söyledi. Biraz garip ama tüm ekibin eksiksiz olmasını istiyorlarmış. Malum öyle büyük bir grubu birkaç eleman eksik diye kaybetmek istemeyiz.”

Elif Daniel’ın söylediği çoğu şeyi duymamıştı. Jetonu yeni düşüyordu.

“…Biz hazırlığı yaptık. Birazdan çıkacağız, sende tam zamanında geldin.” Deyip göz kırptı ve yanından ayrıldı.

Elif olduğu yerde kalakalmıştı. Kalbi ritimsiz bir şekilde atıyordu. Hazır değildi. Onu görmeye hazır değildi. Sabah olanlar…

Düşünmek istemiyordu. Düşündükçe yüzüne doğru gelen sıcak hava dalgası daha çok kızarmasına neden oluyordu.


Kulise girdiğinde kimsecikler yoktu ortalarda. Derin bir oh çekti. Şimdi kıyafetleri hazırlayıp gerekli işlerini yapacaktı ve onlar gelmeden ortadan kaybolacaktı. Dün de kendisi olmadan hazırlanıp çıkmışlardı sahneye. Bugünde yapabilirlerdi.

Elindeki son kıyafeti de astıktan sonra iyi bir oh çekti.

“Sonunda kimseye görünmeden çıkabileceğim.”
 “O ‘kimse’ ben olmuyorum değil mi?”

Hep dizilerde görürdü o sahneyi. Hani kız oğlanın kendisini izlediğini fark etmez ve bir anda çocuğun sesini duyunca yerinde zıplardı ya. Aynısı şimdi başına gelmişti.

Sadece ağzı açık onun yüzüne bakıyordu. Sonunda bir ağzının olduğunu hatırlayıp konuşmaya başladı.

“Şey, aslında..”
“Cevap vermene gerek yok. Ama benden kaçmanı anlayamıyorum.” Elif’in daha da yakınına geldi.
“Ben… Ben kaçmıyorum.”
“Öyle mi? Peki o zaman niye aramalarıma cevap vermiyorsun?”
“Sessizdeymiş. Yani telefonum. Duymadım.”

Harry sırıtmaya başladı. Elif içinden ne kadar güzel gülümsediğini düşündü.

“Yani bu konuyu konuşabiliriz.” bu daha çok soru cümlesi gibiydi.
“Ha.. hangi konuyu?”

Elif kalbinin daha hızlı atmaya başladığını fark etti. Elinde olmadan kekeliyordu. Kahretsin iyice rezil olmaya başlamıştı.

“Öpücük konusunu?”
“O konu?” ağzından ne çıktığını bile fark etmiyordu.

Harry biraz daha yaklaştı. Birbirlerinin nefeslerini hissedebiliyorlardı. Elif bu kadar yakınlığa alışkın değildi.

Harry’nin gülümseyen yüzü bir anda ciddileşti.

“O öpücük hiçbir şeydi. Sakın farklı bir şey anlama.”

Elif tuttuğu nefesi verdi. Harry arkasını dönüp kulisten çıktığı anda gözünden birkaç damlanın istemsizce düştüğünü fark etti. Ağlamamalıydı. Alt tarafı bir öpücüktü. Ama ilk öpücüğü…




İş yerinden çıkıp taksi bakınmaya başladı. Karşıdan epey lüks bir araba gelmişti. Kendisinden tarafı olan kapı açılmıştı. Arabaya bindi. Şoför koltuğunda Harry oturuyordu. Gene kendisine bakıp gülümsedi. Yavaşça yaklaştı ve nazikçe bir öpücük bıraktı.

Elif gözlerini açtığında kendisini yurttaki odasında buldu. Rüyasında dün yaşadığı olayı görmüştü. Sanki gerçek gibiydi. Hemen yüzünü yıkayıp kendine geldi. Harry hem kendisini öpmüştü hem de farklı anlama demişti. Bu nasıl bir ikilemdi?

‘O ünlü ve milyonlarca hayranı olan biri, beni napsın?’ diye iç geçirdi. Hangi ara bağlanmıştı ki bu kadar. Ama o öpücüğün intikamı çok acı olacaktı. Harry Bey oyun nasıl oynanır öğrenecekti!


İş yerine geldiğinde ortalığın bayağı hareketli olduğunu fark etti. Daniel onu kapıdan içeri girer girmez kolundan tutup bir işin başına geçirdi. Anlaşılan birkaç haftadır bekledikleri festival bugün yapılacaktı.

Gerekli her şey araçlara yüklendikten sonra festival alanına gidildi. Daniel Elif’e acıdığından içeri girenlerin gerekli kaydını tutturup, bileklik dağıtmakla görevlendirdi.

Birkaç saate festival alanı dolmuş, elif’inde işi de bitmişti. Bugün festivalin olacağını bilmiyordu ama tam festivallik giyinmişti. Kısa kot pantolon ve t-shirt’ün altına koyu lacivert converselerini giymişti. Çimenlere oturup dinlenmeye başladı.

Arkasından hafif bir öksürme sesi geldi. Arkasını döndüğünde uzun boylu, kumral bir çocuğun ayakta dikildiğini gördü.

“İster misin?”

Elinde bir bardak soğuk kola vardı ve buna asla hayır diyemezdi.

“Teşekkürler.” Diye cevap verdi.
“Oturabilir miyim?”
“Tabi.”

Tekrar ona baktığında geçen gün otobüsten inerken kendisine yardım eden çocuk olduğunu fark etti.

“Görevlisin herhalde.”
“Evet, bana verilen görev bitti. Yenisi gelene kadar bekliyorum.” Gülümseyerek cevap verdi. O an gözlerinin masmavi olduğunu fark etti.
“Peki sen? Sadece festivali izlemek için mi geldin?”
“Evet. Sadece festival için.”
“Sürekli gelir misin festivallere?”
“Aslında… buraya arkadaşımın zoruyla geldim.” Dedi gülümseyerek.
“…Ama şimdi iyi ki de gelmişim diyorum”

“Elif, biraz bakar mısın?”
“Şey… Benim gitmem gerekiyor.”
“Ah, tabi.Görüşürüz Elif.”

“Yarın akşam müsaitsen görüşebiliriz mesela?” diyiverdi.

Jason bunu bekliyormuş gibi baktı ve sırıtmaya başladı.

“Bana uyar. Nereden alayım seni?”
“Ben mesaj atarım sana. Görüşürüz.” Diyip yanından ayrıldı.

Gene bir gün daha bitivermişti. Buraya geleli neredeyse 1 hafta oluyordu. Ailesiyle sık sık telefonda görüşse de çok özlüyordu onları. Okul başlamadan gitmeyi çok isterdi ama bu biraz zordu.

Rose sabah odanın kapısını çalıp birkaç güne oda arkadaşının geleceğini söyledi. En azından konuşacak birileri olacaktı. İş yeri haricinde arkadaşı yoktu.

Daniel gene bir dünya iş yıkmıştı Elif’in başına. Saat 3 gibi tüm işleri bitirip grubun konserinin yapılacağı yere gidildi. Daniel’a kuliste çalışmak istemediğini söylese de eleman olmadığını söyleyerek Elif’i tekrar kulise yolladı.

Elif Harryle göz göze gelmemek için atla karayı seçti ama Harry inadına Elif’e bakıyordu. Çocuklar hazır olup sahneye çıktığında rahatladığını hissetti. Bu daha ne kadar sürecekti bilmiyordu ama artık canı sıkılmaya başlamıştı.

Zaman çok hızlı geçmişti. Belki de iş çıkışı Jason ile buluşacağı içindi..

Telefonunun titrediğini fark etti. Jasondan mesaj gelmişti.

‘Umuyorum balık seviyorsundur. Seni parmaklarını yedirtecek kadar güzel balık yapan bir yere götüreceğim. Şu an yoldayım, birazdan oraya varacağım. J

‘Parmaklarımı yedirtecek kadar mı?’ diye düşündü içinden ve gülümsemeye başladı. Jason gerçekten çaba gösteriyordu. Hem de tanımadığı biri için. Peki Elif çaba gösterecek miydi? Kafası iyice karıştı. Ne hissettiğini çözemiyordu.

“Erkek arkadaşın mı?”

Duyduğu sesle yerinden fırladı. Harry ciddi bir yüz ifadesiyle ona bakıyordu.

“Nereden çıkardın bunu? Ayrıca bu seni ilgilendirmiyor.” Dedi Elif
Telefonunun titrediğini fark etti. Arayan Jason’dı.

“Gitmem gerek. Önemli bir randevum var da.”


                                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder