TEK BİR
BAKIŞLA… (Bölüm 4)
Gözlerini açtığında saat 3 e
gelmek üzereydi. Çalışmanın bu kadar zor olacağını düşünmemişti. Elini uzatıp
baş ucundaki küçük masadan telefonunu aldı. 27 cevapsız arama vardı. Telefonunu
sessize aldığı için duymamıştı. Cevapsız aramaların kime ait olduğunu görünce kalbinin
sıkıştığını hissetti. Bu sabah aklına geldi. Kızarmaya başlamıştı. Telefonun
tekrar çaldığını gördü. Arayan Rose’du.
“Efendim?”
“Günaydın Elif. Ah, yoksa tünaydın
mı demeliydim.”
Rose aldığı intikamdan dolayı
bayağı keyifliydi. Derin bir iç çekip cevap verdi.
“Bir sorun için mi aradınız?”
“Michael bana bugün gelip
gelemeyeceğini sormamı istedi. İzin gününde seni çalıştırmak istemiyormuş ama
hesapta olmayan birkaç program çıkmış. Beni arayıp seni ikna etmemi söyledi.”
Uyku dengesi bozulduğu için
kendisini sersem gibi hissediyordu. Bırak işi yataktan çıkmak istemiyordu.
“Orda mısın?”
“Hı? Evet buradayım.”
“Peki ne diyorsun?”
Yapacak bir şey yoktu.
“Birkaç saate hazırlanıp çıkarım.”
“Kolay gelsin sana o zaman. Şimdi
kapamalıyım. Görüşürüz.”
Cevap vermesine izin vermeden
suratına kapadı telefonu. Nasıl bir kadındı bu Rose hala çözememişti.
Yurttan çıkıp iş yerine vardığında
saat 5 i gösteriyordu. Nerden çıkmıştı ki bu hesapta olmayan program? Kahretsin
ne güzel uyuyacaktı akşama kadar.
Hemen kendisine bir kahve aldı ve
Daniel’ın yanına gitti.
“Yorgun savaşçımız gelmiş.” Dedi
büyük bir keyifle Daniel.
Elif, bugün kendi hariç herkesin
niye keyifli olduğunu merak etmiyor değildi.
“Seni bu izin gününde rahatsız
etmek istemezdik fakat bizimle çalışmak isteyen grup aynı ekiple sahneye çıkmak
istediğini söyledi. Biraz garip ama tüm ekibin eksiksiz olmasını istiyorlarmış.
Malum öyle büyük bir grubu birkaç eleman eksik diye kaybetmek istemeyiz.”
Elif Daniel’ın söylediği çoğu şeyi
duymamıştı. Jetonu yeni düşüyordu.
“…Biz hazırlığı yaptık. Birazdan
çıkacağız, sende tam zamanında geldin.” Deyip göz kırptı ve yanından ayrıldı.
Elif olduğu yerde kalakalmıştı.
Kalbi ritimsiz bir şekilde atıyordu. Hazır değildi. Onu görmeye hazır değildi.
Sabah olanlar…
Düşünmek istemiyordu. Düşündükçe
yüzüne doğru gelen sıcak hava dalgası daha çok kızarmasına neden oluyordu.
Kulise girdiğinde kimsecikler
yoktu ortalarda. Derin bir oh çekti. Şimdi kıyafetleri hazırlayıp gerekli
işlerini yapacaktı ve onlar gelmeden ortadan kaybolacaktı. Dün de kendisi
olmadan hazırlanıp çıkmışlardı sahneye. Bugünde yapabilirlerdi.
Elindeki son kıyafeti de astıktan
sonra iyi bir oh çekti.
“Sonunda kimseye görünmeden
çıkabileceğim.”
“O ‘kimse’ ben
olmuyorum değil mi?”
Hep dizilerde görürdü o sahneyi. Hani kız oğlanın kendisini
izlediğini fark etmez ve bir anda çocuğun sesini duyunca yerinde zıplardı ya.
Aynısı şimdi başına gelmişti.
Sadece ağzı açık onun yüzüne bakıyordu. Sonunda bir ağzının
olduğunu hatırlayıp konuşmaya başladı.
“Şey, aslında..”
“Cevap vermene gerek yok. Ama benden kaçmanı anlayamıyorum.”
Elif’in daha da yakınına geldi.
“Ben… Ben kaçmıyorum.”
“Öyle mi? Peki o zaman niye aramalarıma cevap vermiyorsun?”
“Sessizdeymiş. Yani telefonum. Duymadım.”
Harry sırıtmaya başladı. Elif içinden ne kadar güzel
gülümsediğini düşündü.
“Yani bu konuyu konuşabiliriz.” bu daha çok soru cümlesi
gibiydi.
“Ha.. hangi konuyu?”
Elif kalbinin daha hızlı atmaya başladığını fark etti.
Elinde olmadan kekeliyordu. Kahretsin iyice rezil olmaya başlamıştı.
“Öpücük konusunu?”
“O konu?” ağzından ne çıktığını bile fark etmiyordu.
Harry biraz daha yaklaştı. Birbirlerinin nefeslerini
hissedebiliyorlardı. Elif bu kadar yakınlığa alışkın değildi.
Harry’nin gülümseyen yüzü bir anda ciddileşti.
“O öpücük hiçbir şeydi. Sakın farklı bir şey anlama.”
Elif tuttuğu nefesi verdi. Harry arkasını dönüp kulisten
çıktığı anda gözünden birkaç damlanın istemsizce düştüğünü fark etti.
Ağlamamalıydı. Alt tarafı bir öpücüktü. Ama ilk öpücüğü…
İş yerinden çıkıp
taksi bakınmaya başladı. Karşıdan epey lüks bir araba gelmişti. Kendisinden
tarafı olan kapı açılmıştı. Arabaya bindi. Şoför koltuğunda Harry oturuyordu.
Gene kendisine bakıp gülümsedi. Yavaşça yaklaştı ve nazikçe bir öpücük bıraktı.
Elif gözlerini açtığında kendisini yurttaki odasında buldu.
Rüyasında dün yaşadığı olayı görmüştü. Sanki gerçek gibiydi. Hemen yüzünü
yıkayıp kendine geldi. Harry hem kendisini öpmüştü hem de farklı anlama
demişti. Bu nasıl bir ikilemdi?
‘O ünlü ve milyonlarca hayranı olan biri, beni napsın?’ diye
iç geçirdi. Hangi ara bağlanmıştı ki bu kadar. Ama o öpücüğün intikamı çok acı
olacaktı. Harry Bey oyun nasıl oynanır öğrenecekti!
İş yerine geldiğinde ortalığın bayağı hareketli olduğunu
fark etti. Daniel onu kapıdan içeri girer girmez kolundan tutup bir işin başına
geçirdi. Anlaşılan birkaç haftadır bekledikleri festival bugün yapılacaktı.
Gerekli her şey araçlara yüklendikten sonra festival alanına
gidildi. Daniel Elif’e acıdığından içeri girenlerin gerekli kaydını tutturup,
bileklik dağıtmakla görevlendirdi.
Birkaç saate festival alanı dolmuş, elif’inde işi de bitmişti.
Bugün festivalin olacağını bilmiyordu ama tam festivallik giyinmişti. Kısa kot
pantolon ve t-shirt’ün altına koyu lacivert converselerini giymişti. Çimenlere
oturup dinlenmeye başladı.
Arkasından hafif bir öksürme sesi geldi. Arkasını döndüğünde
uzun boylu, kumral bir çocuğun ayakta dikildiğini gördü.
“İster misin?”
Elinde bir bardak soğuk kola vardı ve buna asla hayır
diyemezdi.
“Teşekkürler.” Diye cevap verdi.
“Oturabilir miyim?”
“Tabi.”
Tekrar ona baktığında geçen gün otobüsten inerken kendisine
yardım eden çocuk olduğunu fark etti.
“Görevlisin herhalde.”
“Evet, bana verilen görev bitti. Yenisi gelene kadar
bekliyorum.” Gülümseyerek cevap verdi. O an gözlerinin masmavi olduğunu fark
etti.
“Peki sen? Sadece festivali izlemek için mi geldin?”
“Evet. Sadece festival için.”
“Sürekli gelir misin festivallere?”
“Aslında… buraya arkadaşımın zoruyla geldim.” Dedi
gülümseyerek.
“…Ama şimdi iyi ki de gelmişim diyorum”
“Elif, biraz bakar mısın?”
“Şey… Benim gitmem gerekiyor.”
“Ah, tabi.Görüşürüz Elif.”
“Yarın akşam müsaitsen görüşebiliriz mesela?” diyiverdi.
Jason bunu bekliyormuş gibi baktı ve sırıtmaya başladı.
“Bana uyar. Nereden alayım seni?”
“Ben mesaj atarım sana. Görüşürüz.” Diyip yanından ayrıldı.
Gene bir gün daha bitivermişti. Buraya geleli neredeyse 1
hafta oluyordu. Ailesiyle sık sık telefonda görüşse de çok özlüyordu onları.
Okul başlamadan gitmeyi çok isterdi ama bu biraz zordu.
Rose sabah odanın kapısını çalıp birkaç güne oda arkadaşının
geleceğini söyledi. En azından konuşacak birileri olacaktı. İş yeri haricinde
arkadaşı yoktu.
Daniel gene bir dünya iş yıkmıştı Elif’in başına. Saat 3
gibi tüm işleri bitirip grubun konserinin yapılacağı yere gidildi. Daniel’a
kuliste çalışmak istemediğini söylese de eleman olmadığını söyleyerek Elif’i
tekrar kulise yolladı.
Elif Harryle göz göze gelmemek için atla karayı seçti ama
Harry inadına Elif’e bakıyordu. Çocuklar hazır olup sahneye çıktığında
rahatladığını hissetti. Bu daha ne kadar sürecekti bilmiyordu ama artık canı
sıkılmaya başlamıştı.
Zaman çok hızlı geçmişti. Belki de iş çıkışı Jason ile
buluşacağı içindi..
Telefonunun titrediğini fark etti. Jasondan mesaj gelmişti.
‘Umuyorum balık seviyorsundur. Seni parmaklarını yedirtecek
kadar güzel balık yapan bir yere götüreceğim. Şu an yoldayım, birazdan oraya
varacağım. J”
‘Parmaklarımı yedirtecek kadar mı?’ diye düşündü içinden ve
gülümsemeye başladı. Jason gerçekten çaba gösteriyordu. Hem de tanımadığı biri
için. Peki Elif çaba gösterecek miydi? Kafası iyice karıştı. Ne hissettiğini
çözemiyordu.
“Erkek arkadaşın mı?”
Duyduğu sesle yerinden fırladı. Harry ciddi bir yüz
ifadesiyle ona bakıyordu.
“Nereden çıkardın bunu? Ayrıca bu seni ilgilendirmiyor.”
Dedi Elif
Telefonunun titrediğini fark etti. Arayan Jason’dı.
“Gitmem gerek. Önemli bir randevum var da.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder