Sayfalar

14 Ağustos 2012 Salı

Tek Bir Bakışla... (Bölüm 3)


TEK BİR BAKIŞLA… (Bölüm 3) 






(Bölüm 3) 


Sabah güneşi yüzüme vurmaya başlamıştı. Bu harika bir duyguydu. Gözlerimi yavaşça açıp yatakta doğruldum. Bir kedi gibi usul usul gerindim. Saat 7 yi gösteriyordu. Daha boşa geçirilecek 1 saatim vardı. Önce bir güzel yüzümü yıkadım, sonra da dolabın karşısına geçip dün gece tek tek katlamak için uğraştığım giysilerimden güzel bir kombin yaptım. Hafif bir makyaj yapıp yurdun mutfağının yolunu tuttum. Kendime güzel bir kahve yapıp öyle gidecektim işe.

Ama bu güzel giden sabah Rose’un odamdan çıkar çıkmaz bana seslenmesiyle bozuldu.

“Günaydın, Bayan Dancle.” Yüzümde yapmacık bir gülümseme vardı.
“Sana da günaydın Elif.”  

Yüzünden anladığım kadarıyla dün konuşamadığımız konuyu konuşmak için sabırsızlanıyordu.

“..Ben kendime kahve alacağım, sizde ister misiniz?” dedim en sevimli halimle.
“Ben kahvemi aldım ve içtim bile.  sen işe geç kalmadın mı canım?” 

Canım mı demişti?

Saate baktım ve saatin 8 i 5 geçtiğini gördüm.

“Ah, biraz daha konuşmaya devam edersek geç kalacağım sanırım.”
“Tabii sen git, malum iş beklemez.”

Bu saçma konuşmanın bitmesi için dua etmeye başlayacaktım. Rose dün gece sinir küpü gibiydi, şimdi ise çok normal davranıyordu. Vardı bu işte bir iş ama bakalım.      

Onunla vedalaşıp kahvemi aldım. İş yerine giden otobüslerden birine atlayıp insanların sabah koşturmasını izledim camdan. Farklı bir ülkede, yalnız başınaydım. Dış görünüşüm yaşımı belli etmiyordu, belki de insanların beni ciddiye almasının sebebi buydu. 17 yaşında olduğumu duyanları surat ifadeleri hep aynıydı. Kocaman bir şaşkınlık.

İneceğim durağa gelince oturduğum yerden kalktım. Otobüsün basamaklarından inerken birden bire ayağımda bir sızı hissettim. Ayağımın burkulması beni hazırlıksız yakalamıştı. O refleksle etraftaki bir şeye tutunmaya çalıştım. Neyse ki kolumdan sertçe biri tutmuştu ve herkesin içinde düşüp rezil olmamı engellemişti.

“Dikkatli olmalısın.” Dedi otobüsten inmeme yardımcı olduktan sonra
“Teşekkür ederim. Biraz dalgındım. Fark edememişim.”
“Bu arada ben Jason.” Dedi mavi gözleriyle gülümseyerek.
“Elif.” Bende ona gülümsemiştim.

“..İstersen gideceğin yere kadar eşlik edebilirim.”
“Çok teşekkür ederim ama buraya çok yakın. Zahmet etmene gerek yok.”

Kısa bir bakışmanın sonunda;

“Peki o zaman.” Dedi yüzünü yere eğip.

Ben hep böyleydim. Karşımdaki tüm fırsatları teperdim. Jason benden bir teşekkür daveti bekliyordu ama ben onu çağırmaya cesaret edemiyordum.

“Görüşürüz” dedi ve elindeki çantasını sırtına aldı.
“Şey… belki teşekkür etmek için bir şeyler ısmarlarım ne dersin?”

Bunu ben mi söylemiştim?

“Buna gerek yok aslında ama…”
“Eğer numaranı verirsen müsait olduğun bir gün sana yemek ısmarlarım.”
“Pekala.”

Numaralarımızı aldıktan sonra ona hoşça kal deyip iş yerinin yolunu tuttum. Sabah sabah neydi bu Allah aşkına? Ne zamandan beri hiç tanımadığım birinin numarasını alıyordum?

İçeri girdiğimde herkes harıl harıl bir şeylerin başında çalışıyordu. Kimi kumaşları taşıyordu, kimisi de bilgisayara gömülmüş desenleri inceliyordu. İlk gördüğüm kişi Daniel’dı.

“Günaydın Elif. Bugün çok işimiz var. 3 konser için hazırlık yapmamız gerekiyor.” Daniel bir yandan konuşuyor bir yandan da bana bugünün programını yazan kağıtları gösteriyordu. Bugün gerçekten de çok yoğundu. İlk iki konser gündüzdü ve biri 3 saat sonra başlayacaktı. Gece olacak konser ise… Ah olamaz! Bu grubun her gün konseri mi var?”

Saat akşam 6 ya geldiğinde ayaklarımı hissetmiyordum. Şimdiye kadar ki iki konser de çok tanındık insanların olmasa da çok yormuştu. Bu saate kadar yemek yememiştim. Birkaç krakerle bastırmıştım açlığımı. Kendimi boş bulduğum kanepeye attım ve gözlerimi kapadım. Kısa bir süre içim geçtikten sonra Bay Dancle’ın seslenmesiyle uyandım.

“Bugün çok yorucu değil mi?”
Gözlerimi ovuşturup, kırpıştırdım.

“Evet öyle”
“2. iş gününde böyle bir tempoyu görmeni istemezdim. 3. gün gelmezsen senin yerine kimi bulacağız sonra” dedi gülerek.

Pek espiri olduğunu söyleyemem ama ayıp olmasın diye gülümsedim.

“İstersen biraz daha uzan, malum sabaha kadar işimiz var.” Dedi
“Sabaha kadar mı?” Konser en geç 10 da bitmeyecek mi?”

Ufak bir kahkaha attı.

“Anlaşılan sana söylemeyi unutmuşlar. Her ay bir grup çalışan tüm mağazadaki ürünlerin sayımını, denetimini yapar. O sanslı(!) çalışanlar arasında sende varsın.”

İşte bak bu tüm günün sürprizi olmuştu. Dediği gibi daha 2. günümdü ve hemen mızmızlanamazdım.

Grubun konseri için gereken hazırlıkları yaptıktan sonra omuzlarımı gerçekten hissetmiyordum. Sabahtan beri süren koşuşturma beni yeteri kadar yormuştu. Öyle ki kulisteki koltuğa sızıp kaldığımı bile fark edememiştim.

Uyandığımda saat 9:30 u gösteriyordu. 2 saat uyumuştum. Üstümdeki ince örtüyü kaldırdım. İçerdeki sesler artmaya başlamıştı. Kulise ilk grubun makyözü girmişti.

“Demek uyandın.”
“Konser ne oldu?”
“Birazdan bitecek.”
“Ben nasıl uyuyakaldım ki? Niye beni kimse uyandırmadı.”

Yüzünde bir sırıtma vardı.

“Onu Harry’e sor.” Dedi ve topladığı makyaj malzemelerini alıp kulisten çıktı.

Harry mi? O mu uyandırmamıştı onu?

Örtüyü katlayıp dolaplardan birinin içine koydum. Aynaya bakıp tüm gün toplu olan saçlarımı açıp şekil verdim. Göz kalemim biraz akmıştı, onu da bir güzel düzeltmiştim. Aynadaki görüntümden memnundum şimdi.

Aynada kendime bakmakla o kadar meşguldüm ki arkamdan bana bakan Harry’i fark edememiştim. Onu gördüğümde refleksle oturduğum yerden kalktım. Harry bunu görünce bileğimden tuttu.

“Sakin ol”
“Ben sakinim.” Dedim kötü bir şey yapmışta yakalanmış bir çocuk gibi.
“Tamam sakinsin”

Gülümsemeye başladı.

“Ne?” diye sordum tek kaşımı kaldırıp.
“Bir şey yok.”
“Niye bana bakıyorsun?”
“Sana bakmam için bir şeyin mi olması gerekiyor?”

Benimle oyun oynuyordu. Niye bir insan başka bir insana nedensiz bir şekilde bakardı ki. Hem de normal bir bakış gibi değil. Şey gibi. Sanki tüm dünya onunla dönüyormuş gibi. Yalnız o ve sen varmışsın gibi. Sana dokunsa asla rahatsız olmayacakmışsın gibi…

Ne saçmalıyordum ben!

İçeri Niall’ın koca bir pizza ile girmesiyle birbirimize bakmayı kestik. Ama hala bileğimi tutuyordu. Niall’ın bunu görmesini istemiyordum o yüzden ellerimi saçlarıma götürüyormuş gibi yapıp bileğimi bırakmasını sağladım.

Niall bize bakıp;

“Siz çocuklar, napıyorsunuz burada?”

Bunu soru olsun diye sormamıştı anlaşılan. Çünkü cevabı beklemeden pizzayı yemeye koyuldu.

 “Niall, bak burada midesi boş olan biri daha var.” Dedi Harry bana bakarak.

Niall Harry’e yılın kötü bakışını attıktan sonra bana dönüp;

“Yalnızca bir dilim. 2.si yok. Anlaşıldı mı? Baştan anlaşalım.”

Niall pizzasını yemeye devam ederken Harry bana bakıyordu.

“Ben aç olduğumu söylememiştim.”
“Ama ben aç olduğunu biliyorum.”
“Nereden-”

“Hadi ama Niall bu zamana kadar çok nadir insanla yemeğini paylaşır. Fikrini değiştirmeden yemeye başla.” Dedi gülümseyerek.

İlk dilimi yedikten sonra midemin aslında ne kadar boş olduğunu fark ettim. Niall da fark etmiş olmalı ki 2. bir dilim verdi.

“Bunu sadece 1 kere yapıyorum. Asla ama asla 2. defa olmaz.” Dedi. Harryle birbirimize bakıp güldük. Niall pizzasını bitirdikten sonra kulisten çıktı.

“İşin bittiyse seni yurduna bırakabilirim.”
“Teşekkür ederim ama bugün sabaha kadar çalışmam gerekiyor.”

Harry’nin cevabım yüzünden yüzünün asıldığını fark ettim. Yüzü asılmış mıydı? Ama niye?

“Kolay gelsin o zaman.”
“Teşekkür ederim.”
“Yemek yemeyi unutma.”
“Unutmam” dedim gülümseyerek.    

Harry kulisten çıktıktan sonra hala onun arkasından baktığımı fark ettim. Ne oluyordu bana?

Saat sabah 5i gösteriyordu. Tüm ürünleri tek tek saydık. Gerekli kontrolleri yapıp not tuttuk. Her yerim ağrıyordu. Bu sayım işi kesinlikle Rose’un başının altından çıkmıştı. Sabah neden nutuk çekmediğini şimdi anlamıştım. Anlaşılan Rose konusunda daha dikkatli olmalıydım.

Dışarısı aydınlanmaya başlamıştı. Bir taksi bulup hemen yurda gitmek istiyordum. İyi ki bugün izin vermişlerdi. Akşama kadar uyuyacaktım. Kaldırımda taksi beklemeye başladım ama ne gelen vardı ne giden. Bugünün Pazar olması dolayısıyla birçok dükkan kapalıydı. Caddede birkaç araba vardı. Karşıdan gelen black Audi R8 coupe’u görünce derin bir iç çektim. Herkes öyle bir arabasının olmasını isterdi.

Araba tam karşımda durdu ve benden tarafı olan camı açıldı.

“Atla, seni bırakayım." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder