TEK BİR BAKIŞLA… (Bölüm 3)
Sabah güneşi yüzüme vurmaya
başlamıştı. Bu harika bir duyguydu. Gözlerimi yavaşça açıp yatakta doğruldum.
Bir kedi gibi usul usul gerindim. Saat 7 yi gösteriyordu. Daha boşa geçirilecek
1 saatim vardı. Önce bir güzel yüzümü yıkadım, sonra da dolabın karşısına geçip
dün gece tek tek katlamak için uğraştığım giysilerimden güzel bir kombin
yaptım. Hafif bir makyaj yapıp yurdun mutfağının yolunu tuttum. Kendime güzel
bir kahve yapıp öyle gidecektim işe.
Ama bu güzel giden sabah
Rose’un odamdan çıkar çıkmaz bana seslenmesiyle bozuldu.
“Günaydın, Bayan Dancle.” Yüzümde
yapmacık bir gülümseme vardı.
“Sana
da günaydın Elif.”
Yüzünden
anladığım kadarıyla dün konuşamadığımız konuyu konuşmak için sabırsızlanıyordu.
“..Ben
kendime kahve alacağım, sizde ister misiniz?” dedim en sevimli halimle.
“Ben
kahvemi aldım ve içtim bile. sen işe geç
kalmadın mı canım?”
Canım
mı demişti?
Saate
baktım ve saatin 8 i 5 geçtiğini gördüm.
“Ah,
biraz daha konuşmaya devam edersek geç kalacağım sanırım.”
“Tabii
sen git, malum iş beklemez.”
Bu
saçma konuşmanın bitmesi için dua etmeye başlayacaktım. Rose dün gece sinir
küpü gibiydi, şimdi ise çok normal davranıyordu. Vardı bu işte bir iş ama
bakalım.
Onunla vedalaşıp kahvemi
aldım. İş yerine giden otobüslerden birine atlayıp insanların sabah
koşturmasını izledim camdan. Farklı bir ülkede, yalnız başınaydım. Dış
görünüşüm yaşımı belli etmiyordu, belki de insanların beni ciddiye almasının
sebebi buydu. 17 yaşında olduğumu duyanları surat ifadeleri hep aynıydı.
Kocaman bir şaşkınlık.
İneceğim durağa gelince
oturduğum yerden kalktım. Otobüsün basamaklarından inerken birden bire ayağımda
bir sızı hissettim. Ayağımın burkulması beni hazırlıksız yakalamıştı. O
refleksle etraftaki bir şeye tutunmaya çalıştım. Neyse ki kolumdan sertçe biri
tutmuştu ve herkesin içinde düşüp rezil olmamı engellemişti.
“Dikkatli olmalısın.” Dedi
otobüsten inmeme yardımcı olduktan sonra
“Teşekkür ederim. Biraz
dalgındım. Fark edememişim.”
“Bu arada ben Jason.” Dedi
mavi gözleriyle gülümseyerek.
“Elif.” Bende ona
gülümsemiştim.
“..İstersen gideceğin yere
kadar eşlik edebilirim.”
“Çok teşekkür ederim ama
buraya çok yakın. Zahmet etmene gerek yok.”
Kısa bir bakışmanın sonunda;
“Peki o zaman.” Dedi yüzünü
yere eğip.
Ben hep böyleydim.
Karşımdaki tüm fırsatları teperdim. Jason benden bir teşekkür daveti bekliyordu
ama ben onu çağırmaya cesaret edemiyordum.
“Görüşürüz” dedi ve elindeki
çantasını sırtına aldı.
“Şey… belki teşekkür etmek
için bir şeyler ısmarlarım ne dersin?”
Bunu ben mi söylemiştim?
“Buna gerek yok aslında
ama…”
“Eğer numaranı verirsen
müsait olduğun bir gün sana yemek ısmarlarım.”
“Pekala.”
Numaralarımızı aldıktan
sonra ona hoşça kal deyip iş yerinin yolunu tuttum. Sabah sabah neydi bu Allah
aşkına? Ne zamandan beri hiç tanımadığım birinin numarasını alıyordum?
İçeri girdiğimde herkes
harıl harıl bir şeylerin başında çalışıyordu. Kimi kumaşları taşıyordu, kimisi
de bilgisayara gömülmüş desenleri inceliyordu. İlk gördüğüm kişi Daniel’dı.
“Günaydın Elif. Bugün çok
işimiz var. 3 konser için hazırlık yapmamız gerekiyor.” Daniel bir yandan
konuşuyor bir yandan da bana bugünün programını yazan kağıtları gösteriyordu.
Bugün gerçekten de çok yoğundu. İlk iki konser gündüzdü ve biri 3 saat sonra
başlayacaktı. Gece olacak konser ise… Ah olamaz! Bu grubun her gün konseri mi
var?”
Saat akşam 6 ya geldiğinde
ayaklarımı hissetmiyordum. Şimdiye kadar ki iki konser de çok tanındık
insanların olmasa da çok yormuştu. Bu saate kadar yemek yememiştim. Birkaç
krakerle bastırmıştım açlığımı. Kendimi boş bulduğum kanepeye attım ve
gözlerimi kapadım. Kısa bir süre içim geçtikten sonra Bay Dancle’ın
seslenmesiyle uyandım.
“Bugün çok yorucu değil mi?”
Gözlerimi ovuşturup,
kırpıştırdım.
“Evet öyle”
“2. iş gününde böyle bir
tempoyu görmeni istemezdim. 3. gün gelmezsen senin yerine kimi bulacağız sonra”
dedi gülerek.
Pek espiri olduğunu
söyleyemem ama ayıp olmasın diye gülümsedim.
“İstersen biraz daha uzan,
malum sabaha kadar işimiz var.” Dedi
“Sabaha kadar mı?” Konser en
geç 10 da bitmeyecek mi?”
Ufak bir kahkaha attı.
“Anlaşılan sana söylemeyi
unutmuşlar. Her ay bir grup çalışan tüm mağazadaki ürünlerin sayımını,
denetimini yapar. O sanslı(!) çalışanlar arasında sende varsın.”
İşte bak bu tüm günün
sürprizi olmuştu. Dediği gibi daha 2. günümdü ve hemen mızmızlanamazdım.
Grubun konseri için gereken
hazırlıkları yaptıktan sonra omuzlarımı gerçekten hissetmiyordum. Sabahtan beri
süren koşuşturma beni yeteri kadar yormuştu. Öyle ki kulisteki koltuğa sızıp
kaldığımı bile fark edememiştim.
Uyandığımda saat 9:30 u
gösteriyordu. 2 saat uyumuştum. Üstümdeki ince örtüyü kaldırdım. İçerdeki
sesler artmaya başlamıştı. Kulise ilk grubun makyözü girmişti.
“Demek uyandın.”
“Konser ne oldu?”
“Birazdan bitecek.”
“Ben nasıl uyuyakaldım ki?
Niye beni kimse uyandırmadı.”
Yüzünde bir sırıtma vardı.
“Onu Harry’e sor.” Dedi ve
topladığı makyaj malzemelerini alıp kulisten çıktı.
Harry mi? O mu
uyandırmamıştı onu?
Örtüyü katlayıp dolaplardan
birinin içine koydum. Aynaya bakıp tüm gün toplu olan saçlarımı açıp şekil
verdim. Göz kalemim biraz akmıştı, onu da bir güzel düzeltmiştim. Aynadaki
görüntümden memnundum şimdi.
Aynada kendime bakmakla o
kadar meşguldüm ki arkamdan bana bakan Harry’i fark edememiştim. Onu gördüğümde
refleksle oturduğum yerden kalktım. Harry bunu görünce bileğimden tuttu.
“Sakin ol”
“Ben sakinim.” Dedim kötü
bir şey yapmışta yakalanmış bir çocuk gibi.
“Tamam sakinsin”
Gülümsemeye başladı.
“Ne?” diye sordum tek kaşımı
kaldırıp.
“Bir şey yok.”
“Niye bana bakıyorsun?”
“Sana bakmam için bir şeyin
mi olması gerekiyor?”
Benimle oyun oynuyordu. Niye
bir insan başka bir insana nedensiz bir şekilde bakardı ki. Hem de normal bir
bakış gibi değil. Şey gibi. Sanki tüm dünya onunla dönüyormuş gibi. Yalnız o ve
sen varmışsın gibi. Sana dokunsa asla rahatsız olmayacakmışsın gibi…
Ne saçmalıyordum ben!
İçeri Niall’ın koca bir
pizza ile girmesiyle birbirimize bakmayı kestik. Ama hala bileğimi tutuyordu.
Niall’ın bunu görmesini istemiyordum o yüzden ellerimi saçlarıma götürüyormuş
gibi yapıp bileğimi bırakmasını sağladım.
Niall bize bakıp;
“Siz çocuklar, napıyorsunuz
burada?”
Bunu soru olsun diye
sormamıştı anlaşılan. Çünkü cevabı beklemeden pizzayı yemeye koyuldu.
“Niall, bak burada midesi boş olan biri daha
var.” Dedi Harry bana bakarak.
Niall Harry’e yılın kötü
bakışını attıktan sonra bana dönüp;
“Yalnızca bir dilim. 2.si
yok. Anlaşıldı mı? Baştan anlaşalım.”
Niall pizzasını yemeye devam
ederken Harry bana bakıyordu.
“Ben aç olduğumu
söylememiştim.”
“Ama ben aç olduğunu
biliyorum.”
“Nereden-”
“Hadi ama Niall bu zamana
kadar çok nadir insanla yemeğini paylaşır. Fikrini değiştirmeden yemeye başla.”
Dedi gülümseyerek.
İlk dilimi yedikten sonra
midemin aslında ne kadar boş olduğunu fark ettim. Niall da fark etmiş olmalı ki
2. bir dilim verdi.
“Bunu sadece 1 kere
yapıyorum. Asla ama asla 2. defa olmaz.” Dedi. Harryle birbirimize bakıp
güldük. Niall pizzasını bitirdikten sonra kulisten çıktı.
“İşin bittiyse seni yurduna
bırakabilirim.”
“Teşekkür ederim ama bugün
sabaha kadar çalışmam gerekiyor.”
Harry’nin cevabım yüzünden
yüzünün asıldığını fark ettim. Yüzü asılmış mıydı? Ama niye?
“Kolay gelsin o zaman.”
“Teşekkür ederim.”
“Yemek yemeyi unutma.”
“Unutmam” dedim
gülümseyerek.
Harry kulisten çıktıktan
sonra hala onun arkasından baktığımı fark ettim. Ne oluyordu bana?
Saat sabah 5i gösteriyordu.
Tüm ürünleri tek tek saydık. Gerekli kontrolleri yapıp not tuttuk. Her yerim
ağrıyordu. Bu sayım işi kesinlikle Rose’un başının altından çıkmıştı. Sabah
neden nutuk çekmediğini şimdi anlamıştım. Anlaşılan Rose konusunda daha
dikkatli olmalıydım.
Dışarısı aydınlanmaya
başlamıştı. Bir taksi bulup hemen yurda gitmek istiyordum. İyi ki bugün izin
vermişlerdi. Akşama kadar uyuyacaktım. Kaldırımda taksi beklemeye başladım ama
ne gelen vardı ne giden. Bugünün Pazar olması dolayısıyla birçok dükkan
kapalıydı. Caddede birkaç araba vardı. Karşıdan gelen black Audi R8 coupe’u
görünce derin bir iç çektim. Herkes öyle bir arabasının olmasını isterdi.
Araba tam karşımda durdu ve
benden tarafı olan camı açıldı.
“Atla, seni bırakayım."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder