SÖZ VERMEK YOK – 1. BÖLÜM
Rahatsız edici otomatik kapının sesini duyunca
son durağa geldiğimi anlamıştım. Otobüsten inip 5 dakikalık yürüme
mesafesindeki restorana doğru ilerlemeye başladım. Saat 7 olmasına rağmen hava
çok karanlıktı ve üzerimdeki kalın mont olmasa içimdeki incecik bluz ile
donabilirdim.
Restoranın kapısına geldiğimde beni karşılayan
güvenliklerin pek dost canlısı olduğunu söyleyemezdim. Elimdeki bileti ben
uzatmadan çekip alıp kontrol etmeye başlamıştı bile. Bir yandan da beni
süzüyordu. Sanırım biletimin sahte olmadığını ve benimde o psikopat fanlardan
birisi olmadığıma kanaat getirmiş olmalı ki kapıyı açıp eliyle buyurun diye
işaret etti.
Restoran dışarıdan görünen zarif görüntüsünün
yanında içerisinde oldukça şık ve ‘ancak paran varsa girebilirsin güzelim’ dedirten cinsten güzeldi. Oldukça şık ve krem rengi
olan fayansların üzerinde gezinmek kendimi zengin ve havalı hissettirmişti. Ta
ki karşımda dikilen birine çarpana dek.
“Ahh burnum!”
“Kızların kalplerini kırdığımı söylediklerini
duymuştum da burun kırdığımı da ilk kez duyuyorum.” Dedi sırıtarak. O kadar
havaya girmişim ki gözümün önündeki 1.80 lik çocuğu fark edememişim.
“Efendim?”
“Diyorum ki sende bizimle beraber yemek yeme
şansına erişen şanslı kızlardan biri misin?”
Yemek? Şanslı kız? Ah tabii ya buraya gelme
sebebim. Hayatımda hiç dinleme tenezzülünde bulunmadığım grubun üyeleriyle
yemek yiyecektim.
Ben daha cevap vermeden 2 kızın daha olduğu şık
ve birbirinden lezzetli yemeklerle donatılan masaya doğru yöneldi ve otururken
bana doğru bir bakış attı. Masaya doğru ilerlerken yaşları en fazla 16 olan iki
kızın yanında giydiğim pantolon bluz ikilisinin ne kadar sönük kaldığını fark
ettim. Yerime otururken tüm gözlerin bende olması hissi gerçekten çileden
çıkarıcıydı.
Önüme gelen her şeyi silip süpürürken bir ara
diğer iki kızın gruptaki çocuklara bir şeyler sorduklarını fark ettim. Yemek yerken
başka bir dünyada oluyordum, hiçbir şey görüp duymazdım.
Karnımın tıka basa dolu olması tatlıya ağız
sululuğu ile bakmama engel olmamıştı. Çatalımı tatlıya batırıp büyükçe bir
parça alıp ağzıma tıkıştırdım. Şekeri hisseder hissetmez mutlu olmaya
başlamıştım. Kafamı tabaktan kaldırdığımda bana bakan şaşkın bir çiftle
karşılaştım.
Kaşımın tekini ‘Ne var?’ der gibi kaldırdım. O
ise ağzı açık bana bakıyordu.
“Kıtlıktan mı çıktın? Yoksa geldiğin yerde sana
yemek vermiyorlar mı?”
Kıtlık mı? Ne diyordu bu kıvırcık?
Tabağımdaki son tatlı parçalarını da ağzıma
tıktıktan sonra cevap verdim.
“İkisi de değil.”
“Peki niye önünden yemek kaçıracaklarmış gibi
hızlı yiyorsun?”
“Güzel soru.” Dedim. Hafifçe tebessüm edip
konuyu açmamasını diledim.
Buna verecek bir cevabım yoktu. Aslında vardı. Ama
ne diyecektim, ‘Arkadaşımın zorla benden 10 pound alıp aptal bir çekilişe
katıldığını ve kazandığını öğrendiğinde İngiltere dışında olduğunu bu yüzden de
gelemeyeceğini, tabii benimde paramı yakmaya hiç niyetimin olmadığını için
yemeğe katılıp en azından paramın karşılığını alacak kadar karnımı doyurmaya
geldiğimi’ söyleyemezdim değil mi?
“Senin sormak istediğin bir şeyler yok mu
Jessica?” diye sordu Niall.
Ah işte beklediğim an. Adları ve 5 kişi
oldukları haricinde bir şey bilmediğim çocuklara ne sorabilirdim ki? En iyisi
buraya gelme nedenimi söyleyip kurtulmaktı.
“Aslında söylemem gereken bir şey va-”
Ben sözlerimi tamamlayamadan yanımıza kapıda
beni kontrol eden adam geldi ve kıvırcık çocuğun kulağına eğilip bir şeyler
fısıldadı. Bunlara aileleri sofradayken kendi aralarında konuşmanın ayıp
olduğunu söylememiş miydi?
Adamın yanımızdan ayrılıp gitmesini izlerken
gözlerini bana dikmiş olan Harry’i fark edince bir anlık bir ürperme geldi. Gözlerimi
kaçırarak kafamı diğer çocuklara doğru çevirdim. Bakışlarını üzerimde hissediyordum
ama ona doğru dönemiyordum. Çok şükür diğer iki kız çocuklara soluk aldırmadan
bir sürü soru soruyorlardı. Böylece ağzımı açmak zorunda kalmıyordum.
Kalkma vakti geldiğinde ilk girdiğimde çok güzel
bulduğum bu restorandan hemen kaçıp kurtulmak istiyordum. Kızları saatin geç
olması nedeniyle aileleri almıştı, bende ortadan kaybolsam iyi olacaktı.
Kolumun arkasında hissettiğim el ile yerimden
sıçradım.
“Seni evine ben bırakırım.”
Karşılaştığımız andaki güler yüzlü kıvırcık
gitmiş yerine her an kuytu bir köşeye çekip öldürecekmiş hissi veren kıvırcık
gelmişti.
“Yok teşekkür ederim, ben kendim giderim.”
Kolumu çekmeye çalışma girişimlerim ne yazık ki
başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Elleri kolumu daha fazla sıkıyordu.
“Bırakayım mı diye sormadım zaten.”
Ön kapıyı açıp binmemi izledi. Kapıyı hızlı
kapamasıyla tekrar yerimden sıçramıştım. Kendi kapısını açıp yerine yerleşti. Yol
boyunca adres dışında hiç konuşmamıştık.
“Yanlış yerden girdin. Sağdan dönecektin.”
Ben arkama dönmüş yolun yanlış olduğunu
anlatmaya çalışıyordum ama o söylediklerimi umursamıyordu bile.
“Nereye gidiyoruz?”
Harry sadece yola odaklanmıştı beni duymuyor
gibiydi. Gerçekten korkmaya başlamıştım.
5 dakika sonra büyük bir evin önünde geldi ve
arabayı durdurdu.
“Neden geldik buraya?”
Gene beni dinlemiyordu. Kapısını açıp dışarı
çıktı ve saniyeler içinde kapım açıldı.
“İn.”
“Neresi burası? Cevap vermezsen inmem.”
Kolumdan sıkıca çekip beni arabanın dışına aldı.
Canımın yanmasını önemsememişti, sabah kesinlikle tuttuğu yer moraracaktı.
Bileğimden tutup çekiştirmeye başladı. Her ne
kadar karşı koymaya çalışsam da gücü karşısında yenik düşüyordum. Kapıya geldiğimizde
daha fazla direnemedim. Belimden tutup evin içine doğru yönlendirdi.
Kocamandı.
Ben ağzım açık odaya bakarken o da kendisine
dolaptan biri bira açtı ve birkaç dikişti bitirdi. İkinci birayı açıp bana
baktı.
“İster misin?”
“Hayır kullanmıyorum.”
“Akıllıca. Tıpkı
baban gibisin.”
Son söylediği şeyi fısıldayarak söylemişti. Ne dediğini
anlamamıştım.
“Bak neden beni buraya getirdin bilmiyorum ama
eve gitmezsem ailem merak eder.”
Kapıya doğru kaçar adımlarla yöneldim. Ama bir
şeyler beni durdurmuştu. Harry’nin sözleri..
“Kaçtığın evine geri mi dönüyorsun?”
Olduğum yerde kalmıştım. Kaçmak mı? Bunu nereden
biliyordu?
“Neyden bahsettiğini bilmiyorum.”
Yanıma doğru gelirken hafifçe tökezledi. Tezgahın
üstündeki 3. bira şişesinin de boşalmış olması bunun normal olduğunu
gösteriyordu.
Adımları bana yaklaştığında istemsizce geriye
doğru ilerledim. Ellerim soğuk demir kapıya değdiğini fark ettiğimde o çoktan
aramızdaki mesafeyi kapamıştı. Yüzüme değen nefesinden alkol kokusunu
alabiliyordum.
Bakışlarından kaçmak için yüzümü sola doğru
çevirdim. Gözlerinde hala nedenini anlamadığım bir öfke vardı.
Bedenini hissettiğimde kalbim istem dışı
hızlanmıştı ve gözlerimi kapama ihtiyacı hissettim. Yutkunmakta zorluk çekiyordum.
Birkaç saniye sonra kilit sesi duydum. Kapıyı kilitlemişti.
Gözlerimi açtığımda yüzümdeki şaşkınlık
ifadesinden zevk alan bir Harry vardı. Tekrar
yutkunup ağzımı açtım.
“Niye kilitledin kapıyı?”
“Bu gece misafirim olmanı istiyorum.”
Ne?! Misafir mi? Olamaz! Bazı gerçekler şimdi
yüzüme vuruyordu. Yoksa?
“Misafirlik iki tarafında rızasıyla olan bir
şeydir.”
Cümlemi bitirir bitirmez tekrar yutkunma
ihtiyacı hissettim.
Harry önce şaşkınca bana baktı, daha sonra bir
kahkaha attı.
“Merak etme seni yatağa atmayacağım.”
Yüzümün kızardığını anlamak için aynaya
ihtiyacım yoktu.
“Yukarıda bir sürü oda var mı daha yeni
taşındığım için dağınıklar. O yüzden sen benim odamda kal, ben burada yatarım.”
Gerçekten ciddiydi. Bir an aklıma telefonuma
bakmak geldi. Yaklaşık 17 tanecik cevapsız arama vardı, mesajların sayısını
söylemiyorum bile.
Numarayı tuşlayıp Marta’nın açmasını beklerken
Harry’nin televizyon karşısındaki büyük koltuğa kurulmuş, televizyondaki basket
maçını izlerken gördüm.
Defalarca çaldıktan sonra kendini otomatik
olarak meşgule verdi. Tek çarem mesaj atmaktı.
‘Bu
akşam bir arkadaşımda kalacağım canım. Sen beni bekleme, uyu.’
Gönder tuşuna bastıktan sonra Marta’yı merakta
bıraktığım için kendime güzel bir kızmayı planlıyordum.
Harry ayakta durduğumu fark edince ayağa kalkıp
bana odanın yerine göstereceğini söyledi.
Yeni taşındığı yerdeki kolilerden belli
oluyordu. Siyah perde ve yatak örtüsüne gözüm takılmıştı. Ben odayı incelerken
Harry tekrar odaya girdi ama bu sefer elinde kıyafetler vardı.
“Bunlar ablamın. Bu kıyafetlerle rahat
uyuyamazsın.”
Elindeki kıyafetlere bir süre baktıktan sonra
aldım.
“Neden beni buraya getirdin? Neden burada
kalıyorum?”
“N’olur sabah konuşalım bunu. Şimdi bunun için yeterli
enerjim yok. Sabah istediğin her soruya cevap vereceğim.”
Benim cevap vermemi beklemeden çıktı odadan. Verdiği
kıyafetleri giyip yorganın altına girdim hemen. Başımı yastığa koyar koymaz elimi
yastığın altına soktum. Sert bir şeyle temas edince yerimde doğruldum ve
yastığı kaldırdım.
Babamın kolyesi. Ama bu neden burada?
lutfen ikinci bolumu çıksın
YanıtlaSilyazara söyluyorum alooooo 2. bölumunu çıkar şunun lutfen yaa merak ediyorum
YanıtlaSil